Kur'an |
---|
![]() |
![]() |
Kur'an mucizeleri ya da orijinal adıyla Îcâzü'l-Kur’ân, İslam peygamberi Muhammed'in ümmi olduğu inancıyla birlikte, Kur'an'ın söz söyleme sanatı (edebi icaz), gelecekten haber verme, yazılım zamanındaki bilimsel seviyenin çok ilerisinde bilimsel temellere dayalı anlatımlar ve ifadeler içerdiği inancıyla ileriki zamanlardaki gelişmelerin bu ifadeleri doğruladığı, dolayısıyla Kur'an'ın taklit edilemez ve insanüstü bir kaynaktan geldiği inanç ve iddialarına verilen isimdir. İnanca göre eski peygamberlere verilen mucize gösterme yetkisi Muhammed'e gelince mucize kitap şeklinde ortaya çıkar. Bu inancın bir diğer argümanı ise Kur'an'da gizli anlam tabakaları bulunduğu ve bunu herkesin anlayamayacağı iddiasıdır.
Kur'an'da kendisinin bir benzerinin yazılamayacağını ifade eden çok sayıda meydan okuyucu ifade bulunur. Kur'an'da eski peygamberlerle ilgili bazı anlatılar doğrudan onların mucize göstermeleri ve insanları kendilerine inanma ve itaat etmeye davet etmeleri şeklindedir. Bu açıdan doğru yola ulaştırma aracı olarak Kur'an'ın aklın yanında mucize kavramına özel bir anlam yüklendiği de düşünülebilir. Kur'an'da sihir ile mucize ayrılır ve sihir sihirbazlara, mucize ise peygamberlere bağlantılanır: "'Musa,' dediler, 'Ya sen at, yahut ilk önce atan biz olalım?' 'Hayır, siz atın!,' dedi. Bunun üzerine, büyülerinden (hipnotik telkin ve illüzyondan) ötürü, halatları ve değnekleri ona (Musa'ya) sanki hareket ediyorlarmış gibi göründü. Musa içinde bir korku duydu. 'Korkma,' dedik, 'Sen üstün geleceksin.' "Sağ elindekini at da onların yaptıklarını yutsun; onların yaptıkları sadece büyücü düzenidir. Büyücü, nereden gelirse gelsin başarı kazanamaz" dedik."[1]
Kur'an'da uzunca söz edilen bazı mucize anlatıları: Kesilmiş bir ineğin bacağı ile ölüye vurulması ve ölünün dirilmesi, Musa ve İsrailoğulları için Kızıldeniz'in yarılması, Yunus'u balığın yutması ve canlı olarak kavmine geri döndürülmesi, Musa ile sihirbazların kapışması, Meryem'in bakire iken doğum yapması, İsa'nın bebek iken konuşması ve yetişkinliğinde ölüleri diriltmesi, İbrahim'in Nemrut tarafından ateşe atılması ve ateşin onu yakmamasıdır;
Bir Urfa efsanesine göre İbrahim putları parçalar ve Nemrutla tartışır. Nemrut büyük bir mancınık yaptırır ve ateş yaktırır. İbrahim'i bu mancınıkla ateşe atarlar, ancak İbrahim'in tanrısı o anda verdiği bir emir ile ateşi suya, yanan odun parçalarını da balıklara çeviriverir.[2][3] Kur'an'da konu ile ilgili ifade: "Ey ateş! 'İbrahim için serinlik ve esenlik ol!' dedik." (el-Enbiyâ 66-70)
Kur'an'da doğrudan Muhammed'in şahsına izafe edilen bir mucize bulunmamakta, ancak bazı ayetlerin yorumu ve hadislerden kaynaklanan mucizeler bulunmaktadır. Örneğin Ay'ın ikiye bölünmesi, İsra ve Miraç, Bedir Savaşı'nda meleklerin yardıma gönderilmesi vb.[kaynak belirtilmeli]
Kur'an bilimsel veriler açısından incelenmiş ve bu konu ile ilgili kitap ve yayınlar önemli bir boyuta ulaşmıştır. Kur'an'ın akıl ve bilime dayalı yorumu ise Fahrettin Razi ile başlatılır.[kaynak belirtilmeli]
İddia edilen bilimsel Kur'an mucizelerinin bir kısmı, kelime veya ayetlere geleneksel anlayışın dışında yeni anlamlar yüklenmesiyle ilgilidir. Örneğin Tarık Suresi'ne ismini veren tarık kelimesi geleneksel anlamıyla göre halk arasında Zühre, çoban yıldızı, sabah veya akşam yıldızı olarak da bilinen Venüs'tür. Bazıları ise bu kelimeye mucizevi bir anlam yüklemiş ve onun radyoteleskopların icadı ile 1960'larda keşfedilen nötron yıldızlarını (pulsar) anlattığını ileri sürmüşler ve o şekilde tercüme etmişlerdir.[4]
Kur'an'da yer alan sure ve ayetlerin sıralanmasına dayalı rakamlar, ayetleri veya ayet parçalarını oluşturan sözcüklerden Ebced hesabına göre elde edilen rakamsal değerlerle, geleceği veya ulaşılan bilimsel seviyeleri Kur'an'ın önceden haber verdiği tezi üzerinden mucize oluş iddiaları ileri sürülmektedir. Bu iddialarda kullanılan diğer parametreler Kur'an'daki kelime tekrarları, mukattaa veya besmelenin harfleri gibi harflerin tekrarları ve yan yana bir araya gelen harflerden çıkarılan yeni anlamlar ve şifre iddialarıdır. Bu değerlendirmelerin bazı çarpıtmalar içerdiği de karşı iddialar arasında yer almaktadır.[kaynak belirtilmeli]
![]() |
Ayrıca bazı dini otoritelerin de şifreci yaklaşımlara karşı çıktıkları görülmektedir.[6] Mustafa İslamoğlu bu tarz savlara ithafen: "Böyle bir yönelişin amacı “Kitab’a uyma” değil, “kitabına uydurma”dır. Kur’an’ın ne söylediğini anlamak değil, Kur’an’a söylemediğini zorla söyletmektir." demiştir.[7]
Güncel metinler üzerinde yapılan bir çalışmayla Kur'an metninin 19 sayısının tam katları üzerine tasarlandığını ve bu sistemin kanıtlaması üzerinden Kur'an metninin değişikliklerden korunarak günümüze kadar korunduğunu savunan bir tezdir. Bu sayının sistemin dayanağı olarak Müddessir suresinin 30. ayeti gösterilir.[8] Bu tezin savunucuları, 14 asırdır anlamları anlaşılmayan başlangıç harf setlerinin de bu sistem yoluyla açıklandığı kanaatindedirler.[kaynak belirtilmeli]
Bu tez 1974 yılında Reşad Halife tarafından yayımlanmıştır. Bu tezin öğretilerine örnek olarak:
verilebilir.[9]
Ayrıca, 19'dan söz eden 74. surenin vahyinden tam 19x74 Kamerî yıl sonra 1974 yılında ortaya çıkması, "gizlenen" diye anılan bu surenin ilk iki ayetinden oluşan ilk cümlesi tam 19 harf olup ebced değerinin 1974 olması ve son olarak, onu keşfeden Reşad Halife'nin adının kök türevlerinin Kur'an'da tam 19 kez geçmesi ilginçtir.[10]
Tez yayımlandığı yıllarda İslam dünyasında büyük ilgi görse de 1985'te Reşad, bu sisteme uymadığı gerekçesiyle Tevbe suresinin, günümüz mushaflarının hemen hepsinde ayet olarak yazılan 128 ve 129 sıralı cümlelerinin[11] ayet olmadığını, kitabın yazımından sonra insanlar tarafından eklendiğini iddia etti. Bu iddiası İslam dünyasında büyük tepki çekti.
Kur'an'ın gelecek olaylardan haber verdiği ve bunun açık bir mucize olduğu ile ilgili yazılar bulunmaktadır. Bazıları Muhammed'in ümmi oluşundan hareketle Kur'an'da anlatılan geçmiş ümmetlerin hikâyelerini de gaybdan haber verme mucizesi ile ilişkilendirmişlerdir. Bu konuda verilen en net örnek Rum Suresi'nin ilk ayetlerinde bahsedilen, Rumların yakın zamanda galip geleceği ile ilgili Kur'an ifadeleridir.
İskender’in efsanevi hikâyesinin anlatıldığı Süryanice bir metnin Zülkarneyn anlatısına kaynaklık ettiği, metinde İskender’in Yecüc ve Mecüc’le özdeşleştirilen Hunlara karşı, Mısırdan aldığı pirinç ustalarının yardımıyla bir set inşa ettiği ve bu setin üzerine setin ne zaman yıkılacağı ve Hunların dünyayı yeniden işgal edeceği ile ilgili birtakım kehanetler yazdırdığı ifade ediliyor. Buna göre Araplar, Persler ve Hunların birbirine girecek, sonunda ise Romalılar savaşa girerek her tarafa hâkim olacaklardı. Rum suresindeki Roma’nın galibiyeti ile ilgili ifadelerin de bu kehanete dayandığı belirtilmektedir.[12]
Kur'an'da muallakat şairlerinden İmruʾu’l-Kays'ın şiirinde de kullanılan[13] "Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı" ifadesi ve bağlantılı rivayetler Muhammed'in bir işaretiyle ayın gökyüzünde ikiye ayrılıp tekrar birleşerek en büyük mucizelerinden birisini gösterdiği inancının Müslümanlar arasında yerleşmesine yol açmıştır.[14] Kur'an'ın edebi üstünlüğüne de örnek gösterilen şiirsel ifadeler aynı zamanda bu ifadelerin kaynağı açısından da tartışmalara yol açmıştır.[13] İbrani ansiklopedisinde Kur’ân'ın, Allah hakkında söylenen bir cümlenin hemen ardından Allah'ın konuşmacı olduğu başka bir cümlenin gelmesi (Sure Nahl; 81, Neml; 61, Lokman; 9 ve Münafikun; 10 gibi örnekler), kafiye ihtiyaçlarından kaynaklanan kelimeler kullanılması (Hakka; 31, Müddessir; 3), aynı nedenle nadir kelimelerin ve yeni formların kullanımı (Meryem; 8, 9, 11, 16. ayetler) gibi dil özelliklerine dikkat çekilmiştir.[15]
20:65-69
74:30
9:128-129