Kur'an eleştirisi değişik başlıklar altında yapılmıştır. Bunlar "bilimsel tutarlılık", "tarihsel tutarlılık", kendi "iç tutarlılığı", "gramer ve uslûp hataları" gibi başlıklardan oluşur.[1] Diğer eleştiriler Osman ve Emeviler zamanında benimsenen resmi nüsha dışındaki diğer metinlerin ortadan kaldırılması, metinlerde yapılan işaretleme ve değişikliklerinin eleştirisi ve Kur'ân'a dayandırılan anlayış ve şer'i hukuk sisteminin çağdaş değerlere uygun olup olmadığı gibi konularla ilgilidir.
İslâm inancında âyetleri vahiyler şeklinde Allah tarafından Cebrail adındaki melek vasıtasıyla Muhammed'e indirildiğine ve tek harfinin bile değişmeden korunularak günümüze kadar ulaştırıldığına inanılan Kur'an, tarih bakımından orijinalliğini ve bütünlüğünü koruyup koruyamadığı, konu ve anlatımlarına kaynaklık eden kültür ve mitolojiler,[2] dili ve içeriğinin bilimsel, ahlaki veya tarihsel tutarlılığı gibi alanlarda eleştirilmiştir.[3] Geleneksel tefsirlerde "Garib'ul Kur'an" (çoğ. Garaibul Kur'an) olarak ifade edilen[4][5] konu, antropolojik bilgi ve araştırmaların ilerlemesi ile daha geniş bir boyutta Kur'ani kavram ve anlatılarının kültürel kaynakları ile ilgili bir çalışma ve sorgulama [6][7] alanına dönüşmüştür.
Kur'an'ın orijinal metninin aynen korunduğu inancına karşılık bazı İslami kaynaklarda da geçtiği şekliyle mevcut metnin Muhammed'in zamanındaki metin ile birebir aynılığı konusu değişik eleştirilerin odak noktasını oluşturur. Yazılma süreci, ayetlerin derlenmesi ve kitap haline getirilmesi, aykırılık veya farklılık teşkil eden metinlerin Osman zamanında, orijinal metnin Mervan zamanında yakılması gibi başlıklar bu eleştirilerden başlıcalarıdır.
Bu kaynaklara göre, yaklaşık 23 yıl sürdüğü ifade edilen vahyin 13 yılını oluşturan Mekke döneminde Kur'ân büyük ölçüde yazılmamış, ancak hicrete yakın dönemler ile Medine döneminde yazılmıştır.[8][9] Başlangıçta okur yazar olmayan Müslümanlar, Bedir Savaşı sonrası esir aldıkları Kureyş Kabilesi mensuplarından onların özgürlüklerini iade etme karşılığı okuma ve yazmayı öğrenmişlerdir, böylece Kur'ân âyetlerinin kemikler, tabletler ve hurma ağacı yaprakları üzerine yazılması süreci de başlamıştır. İslam'da Kur'ân'ın orijinalliğinin ve bütünlüğünün korunması genel görüş olmakla birlikte, bu görüş bazı hadis kaynaklarında görülen "Muhammed'in ölümünden sonra cenaze işleri ile meşgul olunurken bazı Kur'an sayfalarını bir keçinin yemiş olduğu" rivayeti ve benzer diğer bazı rivayetler tarafından bozulmaktadır.[10][11]
Kur'ân'ın Muhammed'in 632 yılındaki ölümü esnasında henüz yazılmamış olduğu öne sürülerek Kur'ân, içerik açısından birçok eleştiriye maruz kalmıştır.[12][13][14] Bilim insanları, tarihçiler ve akademisyenler arasında ortak olan kanaat, Muhammed'in almış olduğu iddia edilen vahiylerin kendisinin yaşadığı dönemde yazılmamış olduğudur.[15] Daha sonra yazılmış bu yazım materyali ise ilk başta mushaf haline getirilmemiş, değişik kişilerin kendileri için yazıp sakladıkları parçalar şeklinde ve hıfz yolu ile muhafaza edilmiştir.
Yemen'de bulunan ve bulunmuş en eski Kur'ân kopyalarından biri olan "San'a Kur'an parşömeni" üzerinde yaptığı ayrıntılı radyokarbon incelemeleri neticesinde Puin, Kur'ân'ın Muhammed'in henüz peygamber olmadan evvelki döneminde yazılmış olabilecek birçok hikâyeyi ihtivâ ettiğini ifade etmiştir. Metin aynı zamanda günümüzdeki "standart" Kur'ân'ın temelini oluşturan Osman'ın Kuranı'nın sahip olmadığı, lehçe farklılıkları ile açıklanamayan pek çok anlam değişikliği de barındırır. Puin'in araştırmaları, bulgularının tartışmalara yol açması ve Müslümanları rencide edici nitelikte bulunması sebebiyle Yemenli yetkililer tarafından durdurulmuştur.[16]
KKTC Yakın Doğu Üniversitesi (YDÜ) İlahiyat Fakültesi'nde yapılan bir çalışmada cahiliye dönemine ait vergilerle ilgili verileri elde etmek ve bunların Kur'ân'daki malî yükümlülüklerle ilişkisini araştırmak amaçlanmıştır. Sonuç olarak Kur'ân'ın söz konusu vergilerinin İslam öncesi Güney, Kuzey ve Hicaz Araplarında hatta daha eski toplumlarda yer alan düzenlemelerin aynısı olduğu sonucuna varılmıştır.[17]
Araştırma görevlisi Fatih Duman'ın ifadeleri: "Bizim üzerinde durduğumuz, Kur'ân'ın da işaret ettiği İslam öncesi Arap folklorundaki mitolojik unsur ve menkıbeleri Kur'ân'ın yok saymadığıdır. Kur'ân'a baktığımızda onun emrettikleri ve anlattıkları da hiç yoktan olan şeyler değildir. Bunlar o toplumda bilinen ve icra edilen şeylerdir. Kur'ân'da emredilen ibadetlerin bir kısmı zaten Arapların kültürlerinde, örf ve adetlerinde, bir kısmı da Tevrat'ta bulunuyordu. Mesela namaz, oruç, hac, zekat... gibi. Burada Kur'ân'daki hukuk sistemi Arapların geleneksel hukuk sistemiyle Tevrat'ın bir karışımıdır dersek abartmış olmayız. Araplarda kısas, diyet, hırsızın elinin kesilmesi cezaları olduğu gibi örtünme de köklü bir gelenek halinde idi. Yahudilikte de kısas bulunduğu gibi, faiz de yasaklanmıştı. Bazı durumlarda zina eden kadın ve erkek taşlanarak öldürülürdü."[18] şeklindedir.
Kur'ân Arapça haricinde İbranice, Hintçe, Farsça, Habeşçe, Berberi, Latince, Kıpti, Yunanca ve eski Suriye dilleri gibi değişik dillerden alınma, bazıları teolojik anlamlar taşıyan kelimeler içermektedir. Melek, şeytan, cehennem, iblis, ifrit, cin gibi kelimeler veya Esma-ül Hüsna’dan sayılan Samed, Rahman, Hüda, Aziz gibi isimler bu kapsamda sayılabilir. Es-Suyuti bu kelimelerin sayısının 275 olduğunu ifade eder.[19][20] İlgili kelimeler çerçevesinde kelime ve kavramların yaratıldığı sosyal ortamın inanç, anlayış ve kavrayışları kısmi söyleyiş ve anlam kaymaları ile Kur'ân muhtevası içerisinde yer almış olduğu üzerinde durulur.
Buna göre Karun hikâyesinin orijini Lidya Krallığı'na dayanan, eklentilerle efsaneleşmiş ve tamamen değişmiş anonim bir halk hikâyesidir. Yusuf’un hikâyesi, ashab-ı kehf, Nuh tufanı, Yunus peygamberin hikâyesi, Zülkarneyn, Süleyman, İbrahim, Lokman, Hızır gibi birçok mitolojik ve yarı mitolojik anlatı sözel kültürlerin etkileşim ve başkalaşımlarla Kur'an'da kendisine yer bulmuş anlatılarından oluşmaktadır.
Eyob, Léon Bonnat (1880); Eyüp hikayesi Arif Tekin'e göre bir Sümer efsanesinin Tevrat uyarlamasıydı. |
Kur'an'ın diğer sözlü geleneklerden etkilenip etkilenmediği sorusu ve Kur'an kavramlarının değişik kültür ve geleneklerdeki orijinleri araştırılmıştır.[22] Petrus Alfonsi'ye göre bu anlatıların kaynağı Sergius, Ka'b-ul Ahbar ve Abdullah b. Selam üçlüsüydü.[23] Kur'ân'daki birçok karakter ve olay Tanah ve Yeni Ahit gibi Yahudi-Hristiyan kaynaklarının Midraş veya Apokrifa bölümlerinin temalarını yansıtmaktadır.[24] Batılı akademisyenler Kur'ân'ın daha çok sonraki dönem Hristiyan kaynakları ve Midraş gibi Yahudi kaynaklarından alıntı yaptığı üzerinde dururlar.[25] Kur'ân'daki "İlahi Adalet" ve "Cennet" gibi motifler çağdaş Suriye Kiliselerine bağlı misyoner din adamlarının öğretilerine büyük benzerlikler göstermektedir.[25]
Kur'ân'da Hud, Salih ve Hızır gibi bazı istisnalar dışında birçok efsanenin Talmud ve Yeni Ahit gibi Yahudi-Hristiyan kaynaklarından alındığı ifade edilmiştir. Bu kaynaklar asılları bozulmuş ilahi kaynaklar olarak değerlendirildiğinden, bu kaynaklarda geçen hikâyelerin Kur'ân'da tekrar edilmeleri Müslümanlarca tuhaf karşılanmaz.[26] Bazı araştırmacılar Talmud, Targum, Arta Viraf gibi kaynaklarda geçen kavram, hikâye ve temaları alıntılayan Kur'ân ayetlerine dikkat çekmişlerdir.[27]
Filistin asıllı İsviçreli şeriat hukukçusu Sami Ezzib, Kur'an metninin, ihtiva ettiği Yahudilikvari öğretilerden dolayı gerçekte bir haham tarafından yazıldığı kanaatindedir.[28]
Matematik problemler: Şer'i hukukun ana kaynağı olan Kur'ân'da miras paylaşımında mirasçıların paylarını düzenleyen Nisa suresi 11-12. ayetlerinin matematik açıdan eleştirileri yapılmış ve bazı durumlarda paylaşımdaki payların toplamının paydalar toplamından yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır.[kaynak belirtilmeli]
Müfessirler ise aynı surenin sonunda konuyla ilgili olan 176. ayeti ve hadis rivayetlerini de dikkate alarak sünnet ve icma delilleriyle mirastan pay alacak kişilerden hangisinin bulunup hangisinin bulunmadığına göre kimin mirastan ne kadar pay alacağını daha tafsilatlı olarak açıklamışlardır.[29]
Evren modeli: Kur'an'a göre Evren'in Dünya merkezli olarak tanımlanması eleştirilmiştir.[30] Bu eleştirilere kaynaklık eden bazı ayetlere göre yeryüzü insanlar için dümdüz bir döşek haline getirilmiş, gökler (evren, sema) Dünya üzerinde 7 kat olarak düzenlenmiş, gök lambaları olan yıldızlar 1. kat göğe (s:Mülk Suresi: 5) yerleştirilmişlerdir.[31][32] Kur'ân'da gök cisimleri Güneş, Ay ve yıldızlardan ibârettir. Güneş bir ışık, Ay ise bir nûrdur. s:Tekvir Suresi 2. ayetine göre Kıyamet yaklaştığında yıldızlar yeryüzüne dökülür. Gök cisimlerinin uzaklık bilgileri yanında küçük cisimlerin daha büyük olanların üzerine düşebileceği fiziksel gerçeği ile ifadelerin Kur'a'ın yazılış zamanındaki evren anlayışını yansıttığı ve bugünkü kozmoloji bilimi ile uyumlu olmadığı düşünülmektedir. Bu düşünceyi destekleyen diğer ayetler; Mülk ve Cin surelerinde meteorların atmosfere çarpmasıyla oluşan ışığın yanılsamasıyla halk arasında "yıldız kayması" olarak isimlendirilen olaya atfen yıldızların gayba dair haber çalmak için göğe yükselen cinlerin kovalanmasında taşlama aracı olarak kullanıldığından bahsedilmesidir. İfadelerin bir kısmı teşbihi anlatımlar olarak olarak değerlendirilir. Ayrıca bu evren içerisinde melekler, ifritler, cinler, şeytanlar gibi mitolojik veya yarı mitolojik yaratıklar bulunur.
Tıbbi konular: Eski Mısır tıbbına ait tıbbi inançlardan olan ceninin anne karnında bir "kan pıhtısı" üzerinden geliştiği ifadelerine Kur'an ayetlerinde aynen yer verilir.[33] Ancak, ayette verilen kelimenin anlamının "kan pıhtısı" değil "embriyo" olduğunu iddia edenler vardır.[34]
Bucailleizm: Hint kutsal kitapları, Kitâb-ı Mukaddes'te olduğu gibi Kur'ân'ın da geçmişte ve günümüzde birçok bilime önderlik ettiği, bilim insanlarından çok önceleri bilimsel öngörüleri ve tespitleri haber verdiği iddiası, konuyu Batı dünyasında gündeme getiren Maurice Bucaille'e atfen Bucailleizm olarak isimlendirilir ve sözdebilim örneklerinden birisi olarak tanımlanır (Bakınız).
Kur'ân'daki hikâyeler, Kur'ân'ın hacim yönünden üçte ikilik kısmını oluşturur. Kur'an anlatılarını inceleyen bazı ilim insanları kıssaları "tarihsel olanlar", "temsili kıssalar" ve "mitolojik olanlar" olarak sınıflandırmışlardır.[35][36] Tarihsel anlatımlarda anonim hikâyelerde olduğu gibi kişiler ve yerlerin kaydığı, zamanın yüzyıllar öncesine veya sonrasına atıldığı veya farklı hikâyelerin yaklaştırılarak birleştirildiği ifade edilir. Bu hikâyeler yüzyıllar içerisinde kültürden kültüre değişerek geçmiş, efsaneleşmiş ve mitolojik parçalar ilave edilmiştir. Nuh ve Yunus hikâyeleri gibi hikâyeler bugün bilimsel açıdan da reddedilmesi gereken hikâyelere ait iki örnektir.
Fil vakası, Ay'ın yarılması, miraç gibi olayların rasyonel olmaması sebebiyle de Kur'ân eleştirilmiştir. Kimi teologlara göre "Ay'ın yarılması" Arapçada "her şeyin ortaya çıkması" anlamına gelen bir deyimdir ve yanlış yorumlanmaktadır.
Kur'ân ve hadislere dayanan şeriat hukukunun miras, şahitlik ve ceza davaları gibi konularda insanlar arasında bugünkü evrensel prensipler ve eşitlik ilkelerini gözetmediği ifade edilmekte ve eleştirilmektedir.[37]
İslâm ilahiyatçılarınca İhlas suresi gibi Kur'ân'ın bazı ayetlerine dayandırılan tevhid ilkesi gereği, Tanrı yaratılmış olanlardan hiçbirine benzeyemez ve benzetilemez (Muhalefetün lil havadis). Bu benzetimleri (antropomorfizm) yapanlar dindışı (kafir) sayılırlar. Ancak eleştirmenler bu kuralın bazı ayet ve hadislerde ihlal edildiğini iddia ederler.
Kur'an ve Arap şiiri: Kur'an'ın kaynakları konusunda üzerinde durulan konulardan birisi de İslam öncesi Arap şiiridir. Ümeyye b. Ebi Salt, Kuss bin Saide el İyadi ve İmrü'l-Kays'ın şiirleri ile Kur'an ayetleri arasındaki ifadelerin benzerliği, Kur'an'ın bu şiirlerden yaptığı alıntı olarak değerlendirilir. Bununla birlikte bu şiirlerden bazılarının Kur'ân'dan sonra yazılarak ilgili şairlere atfedilme ihtimali üzerinde durulan diğer bir ayrıntıdır.[38]
Kur'an'da zamir, isim ve sıfatların uygunsuz kullanımı, müzekker-müennes uyumsuzluğu, tekillik-çoğulluk kurallarına uyulmaması gibi değişik kategorilerde incelenen çok sayıda gramer uygunsuzluğu bulunur.[39] Bu uygunsuzluklar değişik teorilerle izah edilmeye çalışılmıştır. Konu farklı kişilerce hata veya istisnai kullanım olarak değerlendirilir. Kur'ân'daki gramer uygulamaları ile ilgili bir iddia da gelecekle ilgili ifadelerde mazi (geçmiş) sigasının kullanımıdır. Buna göre bu şekilde anlatımın başka örnekleri de bulunmakta ve Ay'ın gelecekte parçalanacağı Kamer Suresi'nde bu şekilde anlatılmaktadır.[40][41] Anlam kayması denen bu durumun Türkçe dahil çok çeşitli dillerde örnekleri mevcuttur.
Kur'an'ı "nüzul sırası"na uygun biçimde İngilizce, Fransızca ve İtalyancaya tercüme eden Sami Ezzib, Kur'an'daki dil bilgisi hatalarını tespit ederek bulgularını Al-Akhta' al-lughawiyyah fi al-Qur'an al-karim: Linguistic Errors in the Holy Koran adlı eserinde yayımladı.[42][43]
|ad1=
eksik |soyadı1=
(yardım)
|ad1=
eksik |soyadı1=
(yardım)
|ad1=
eksik |soyadı1=
(yardım)